TÜRKİYE’DE SİYASAL HAYATTA DÖNÜŞÜM VE LİDER ODAKLI SİYASET
20.yüzyılın sonlarının ikinci yarısında yaşanan ulaşım araçlarında yaşana gelişmeler, iletişim teknolojilerindeki yenilikler, yeni ilişki biçimleri ve ağları kurulmuştur. Bu dönemde Batı’da sanayi devrimi ile başlayan değişim dalgası, küreselleşmenin hız kazanması ve kapitalizmin yeniden yapılanması siyasal ve kültürel alanların dönüşümünde önemli rol üstlenmiştir. Özellikle kitle iletişim araçları belirteç durumundadır. Kitle iletişim araçları bu durumu seçmenler ve partiler arasında 2 yol ile gerçekleştirir:
– Medya seçmenlere hükümetin ve siyasal partilerin faaliyetleri hakkındaki bilgiler,
– Spesifik konularda kamuoyunu araştırma yolu ile belirlemeye çalışır.
Bu yollar sayesinde; seçmenin, medyadan edindiği bilgiler tercihini önemli ölçüde etkiler. Seçmenlerin oy verme tercihlerine baktığımızda uzun dönemli faktörler ve kısa dönemli faktörler olarak 2’ye ayrıldığını görmekteyiz.
Uzun dönemli faktörler; birkaç seçim boyunca etkilidir. Şöyle ki, parti kimliği, seçmenin yapacağı tercihte önemlidir. Yani bireyler çok partili seçim sisteminin olduğu ülkelerde bir partiye bağlılık duyar. Böylelikle seçmenin psikolojik olarak tercihi de etkilenmiş olur.
Kısa dönemli faktörler; belirli seçimlerde etkilidir. Yani seçmen ve partiler arasındaki güçlü bağların etkisi beraberinde oluşan partiye olan bağlılığın azalması, ideoloji temelli olarak oy vermenin düşüş göstermesi ve sonuç olarak seçmenlerin oy verme tercihlerinin kısa dönemli faktörlerin etkisine açık olması ile akışkan bir seçmen davranışını ortaya çıkartır.
Günümüzde bu durumu şu şekilde açıklayabiliriz; lider siyasetin merkezine kayar. Siyasi partiler ise belirleyicilik niteliklerini kaybeder ve bunun sonucunda siyasetin merkezinden gitgide uzaklaşırlar. Önceki dönemlerde siyasi partilerin belirleyici nitelikleri aşınsa da gerçekte hala siyasetin belirleyici unsurlardır.
Türkiye’de siyasetin dönüşümü çok uzun bir süreçtir. 19.yüzyılın başlarında yani 1818 Sened-i İttifak ile başlamıştır. Cumhuriyetin ilanına kadar sürekli gelişmeler yaşanmıştır ve cumhuriyetin ilanı ile de yeni bir aşamaya geçilmiştir. Yeni egemenlik yapısı ve yönetim biçiminin bir gereği olarak siyasal karar alma süreçlerinde yer almak üzere kurulan ve örgütlü yapıya sahip olan siyasal parti sisteminin başarısı açısından zorunlu sayılmıştır. Ne yazık ki, cumhuriyetimizin ilk 20-25 yıllık döneminde çok partili siyasal hayat denemeleri başarısız olmuştur. Çok partili siyasal hayat 1946’da kurulan Demokrat Parti ile başlamıştır. 1946 genel seçimleri açık oy, gizli sayım ile yapılmıştır. 9 Temmuz 1948’de bu seçim kanunu gizli oy, açık sayım olarak değiştirme önerisi mecliste kabul edilmiştir fakat yargı güvencesi yoktur. Bu nedenle Demokrat Parti 17 Kasın 1948’de milletvekili ara seçimlerine katılmamıştır. 14 Mayıs 1950 genel seçimlerinde Demokrat Parti iktidara gelmiştir. 1945-1960 arası siyasal partilerin ideoloji ve parti programları arasında çok büyük bir fark olmasa da CHP ve DP mecliste ağırlığı oluşturan partilerdir.
1960-1980 arası dönemde siyasete doğrudan katılım kanallarının açık olması hem partilerde yeni bir işleyişi hem de parti içi rekabet koşullarını ortaya çıkarmıştır. Yine bu dönemde lidere olan bağımlılık azalmış ve lideri yönlendirme, baskı altında tutma, tabana ve örgüte daha duyarlı olma, katılma açısından etkili olan dönem yaşanmıştır.
1980 Sonrası Dönemde Siyasal Hayat
Siyasal hayat yeni baştan düzenlenmiştir. Çünkü 1980 askeri darbe gerçekleşmiştir. Bu nedenle bu dönem Türkiye siyasetinin en önemli dönüm noktası olarak görülür. Önceki dönemde lider dışında siyasal partiler merkezden uzaklaşırken şimdi tam tersi durum yaşanır. Yani siyasal partiler gitgide merkeze kaymaya başlamıştır ve tüm seçmenlere hitap etmeye başlamıştır. 1980 sonrası dönem siyasete doğrudan katılım kanallarının tamamen katıldığı bir dönemdir. Dinsel ve etnik temelli düşünceyi benimseyen partiler dışındaki partiler dışındaki partiler birbirine benzediği, liderle tanımlandığı, parti içi birlik olduğu ve liderlik ile kadro mücadelesinin ön planda olduğu söylenebilir. Kişisel çıkar ve parasal beklentiler ön plandadır. Aynı zamanda liderlik patronaj sistemi ile çalışıyordu. Ayrıca bu dönemde sivil toplum kuruluşları olsun üniversiteler olsun siyaset dışı bırakılmıştır. Bu durumda da parti içinde, parti dışında örgütlenme ve temsil yeteneğinden bahsedilemez.
İdeolojilerin gözden geçirilmesi ve parti bağlarında görülen zayıflama, lider bağımlı bir siyasal parti bağları yapılanması görülmüştür. Türkiye’de lider odaklı siyasal hayata geçilmiştir. Nedeni ise siyasal partilerin hem parti programları hem de seçim vaatlerindeki benzerliktir. Aynı zamanda partilerin kendi içlerinde kurumsallaşması ile parti içi istişare ve iletişim sorunu da lider odaklı bir siyasal hayatın egemen olmasını ortaya çıkarmıştır. Ama bu sorunların hepsini bir kenara bırakırsak en önemli neden; siyasal partilere karşı güvenlerin azalmasıdır.
1980 ve 1990 sonrası genel seçimlerinde; seçmenin davranışını partinin lideri, partinin tipi, pati liderinin imajı, parti liderinin vaatleri ve söylemleri gibi faktörler belirlemekteydi. Türkiye’de siyasal partilerin program ve düşünce olarak çok benzemeleri nedeniyle seçmen belirleyici faktör olarak partiye değil lidere odak noktası olarak alıp aralarındaki belirgin faktörlere bakmıştır. Bu da lider imajlarını ortaya çıkarmıştır. Burada bahsettiğim durum ‘‘farksızlaşan partiler’’in ortaya çıkması anlamına gelir. Siyasal partilerin kurumsallaşma sorununa gelirsek, siyasi yapıyı ve süreci de etkileyen bir sorundur. Partilerin kurumsallaşması, parti örgütlerinin ve parti yöntem ve programlarının değer ve istikrar elde ettiği bir süreçtir. Siyasal hayatta belirsizlikler en alt seviyededir. Bu ülkedeki parti sisteminin kurumsallaşmasını da beraberinde getirir. Parti kurumsallaşmasının seçmen üzerindeki etkisi ise olumlu yöndedir. Hem partinin toplumsal dayanaklarını sağlamlaştırır hem de parti ile seçmen arasında bağların sağlıklı ve güçlü kurulmasını sağlar. Türkiye’de parti kurumsallaşması bir türlü olmamıştır. Parlamenter sistemlerin 100-150 yıllık partilerine oranla Türkiye’ye bakarsak çoğu parti Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmış, kapatılmayan partiler ise çok az siyasette kalmıştır. Örneğin;
-Demokrat Parti 14 yıl
-Adalet Partisi 19 yıl
-Milli Selamet Partisi 8 yıl
-Refah Partisi 18 yıl
Bir diğer sorun olan parti içi istişare ve iletişim sorunu siyasal partilerin işleyişinde ortaya çıkan her türlü tıkanıklık siyasal sistemin işleyişinde de sorun ortaya çıkarır. Siyasal partilerin kendi içlerinde ideal iletişim kanalları ve istişare mekanizmaları sağlayamama gibi sorunlar seçmenlerin siyasal partilere olan bağımlılığını azaltır. Türkiye’de parti içi katılımcılık azken aynı zamanda liderlerin konumu üst seviyededir. Yani lider parti sistemine hakimdir. Bu sisteme ‘‘monist’’ sistem adı verilir. Parti içi katılım ve istişare sorununda, parlamenter sistemde lider, temel aktör olarak görülür ve güçlendirilir. Bu sorun aday belirleme sürecinde daha çok ortaya çıkar. Aday, lider ve liderin yakın çevresinin oluştuğu gruptan seçilir. Bu Türkiye’de çok büyük bir sorun olarak karşımıza çıkar. Yani Türkiye’de bu durum şu şekilde gerçekleşir, ön seçimlerden kaçınılır, üye,delege ve seçmen idaresine dayanmayan atama gerçekleşir, lider ve yakın çevresinin baskısı da giderek artar ve seçmenin beklentisi göz ardı edilir. Sonuç olarak,
Türk siyasal hayatında yaşanan askeri darbeler ve ara dönemler de siyasi liderleri birer kurtarıcı olarak öne çıkarmıştır.
KAYNAKÇA:
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/226302
ELİF ATALAY